Medine'de
nâzil olmuştur. 200 (İki yüz) âyettir. 34-37. âyetlerde Hz. Meryem'in babasının
mensup olduğu İmrân ailesinden söz edildiği için sûre bu adı almıştır.
Rahmân ve
Rahîm (olan) Allah'ın adıyla
1.
Elif. Lâm. Mîm.
2.
Hayy ve kayyûm olan Allah'tan başka ilâh yoktur.
3.
(Resûlüm!) O, sana Kitab'ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi,
Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmişti.
4.
Daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzere Furkan'ı indirmiştir. Bilinmeli
ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah,
suçlunun hakkından gelen mutlak güç sahibidir.
5.
Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.
6.
Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur.
O mutlak güç ve hikmet sahibidir.
7.
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar
Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar,
fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler.
Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise:
Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim
sahipleri düşünüp anlar.
8.
(Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi
eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.
9.
Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak
olan sensin. Allah asla sözünden dönmez.
10.
Bilinmelidir ki inkâr edenlerin ne malları ne de evlâtları Allah huzurunda
kendilerine bir fayda sağlayacaktır. İşte onlar cehennnemin yakıtıdır.
11.
(Onların yolu) Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer.
Onlar bizim âyetlerimizi yalanladılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden
yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok şiddetlidir.
12.
(Resûlüm!) İnkâr edenlere de ki: Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz.
Orası kalınacak ne kötü bir yerdir!
13.
(Bedir'de) karşı karşıya gelen şu iki gurubun halinde sizin için büyük bir
ibret vardır. Biri Allah yolunda çarpışan bir gurup, diğeri ise bunları apaçık
kendilerinin iki misli gören kâfir bir gurup. Allah dilediğini yardımı ile
destekler. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardır.
14.
Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş
altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük
insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki
varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır.
15.
(Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri
için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler,
tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını
çok iyi görür.
16.
(Bu nimetler) "Ey Rabbimiz! İman ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi
ateş azabından koru!" diyen;
17.
Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde
Allah'tan bağış dileyenler (içindir).
18.
Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden
başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir.
Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur.
19.
Allah nezdinde hak din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten
sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın
âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.
20.
Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi
Allah'a teslim ettim." Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: "Siz de Allah'a teslim
oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer
yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi
görmektedir.
21.
Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar
ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber
ver!
22.
İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların
hiçbir yardımcısı da yoktur.
23.
(Resûlüm!) Kendilerine Kitap'tan bir pay verilenleri (yahudileri) görmez misin
ki, aralarında hükmetmesi için Allah'ın Kitab'ına çağırılıyorlar da, sonra
içlerinden bir gurup cayarak geri dönüyor.
24.
Onların bu tutumları: Bize ateş, sadece sayılı günlerde dokunacaktır, demelerinin
bir sonucudur. Onların vaktiyle uydurdukları şeyler de dinleri hakkında kendilerini
yanıltmıştır.
25.
Fakat, onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir
haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman halleri
nice olur?
26.
(Resûlüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine
verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini
de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.
27.
Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden
de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin.
28.
Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa,
artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek
bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi
sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır.
29.
De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde
ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.
30.
Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında
hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında
uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor.
Allah kullarına çok şefkatlidir.
31.
(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi
sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
32.
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki
Allah kâfirleri sevmez.
33.
Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün
kıldı.
34.
Bunlar birbirinden gelme bir nesillerdir. Allah işiten ve bilendir.
35.
İmrân'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak
sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten
ve (niyetimi) bilen sensin."
36.
Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum.
Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı
onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.
37.
Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi.
Zekeriyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede
her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?"
der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir,
derdi.
38.
Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil
bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.
39.
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah
sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli
ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.
40.
Zekeriyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da
kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte
böyledir; Allah dilediğini yapar.
41.
Zekeriyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet göster, dedi. Allah
buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir.
Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.
42.
Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı
ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.
43.
Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle
beraber sen de eğil.
44.
(Resûlüm!) Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir.
İçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere kalemlerini
atarlarken sen onların yanında değildin; onlar (bu yüzden) çekişirken de yanlarında
değildin.
45.
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor.
Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın
kendisine yakın kıldıklarındandır.
46.
sâlihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara (peygamber
sözleri ile) konuşacak.
47.
Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur?
Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince
ona sadece "Ol!" der; o da oluverir.
48.
(Melekler, Meryem'e hitaben İsa hakkında sözlerine devam ettiler:) Allah ona
yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretecek.
49.
İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden
bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın
izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir,
ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber
veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.
50.
Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri
de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O
halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.
51.
Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte
bu doğru yoldur.
52.
İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar
kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah'a inandık,
şahit ol ki bizler müslümanlarız, cevabını verdiler.
53.
(Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk. Şimdi bizi
(birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler.
54.
(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak
kuranların hayırlısıdır.
55.
Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim,
seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden
üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz
şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.
56.
İnkâr edenler var ya, onları dünya ve ahirette şiddetli bir azaba çarptıracağım;
onların hiç yardımcıları da olmayacak.
57.
İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, Allah onların mükâfatlarını
eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez.
58.
(Resûlüm!) Bu söylenenleri biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur'an'dan okuyoruz.
59.
Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan
yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi.
60.
Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma.
61.
Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz,
sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi
çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım,
sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.
62.
Şüphesiz bu (İsa hakkında söylenenler), doğru haberlerdir. Allah'tan başka
ilâh yoktur. Muhakkak ki Allah, evet O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.
63.
Eğer yine yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah, bozguncuları hakkıyla bilendir.
64.
(Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir
söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım
ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz
çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.
65.
Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil,
kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?
66.
İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda
tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz!
Oysa ki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.
67.
İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru
bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.
68.
İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed)
ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.
69.
Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler.
Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar.
70.
Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın âyetlerini
inkâr edersiniz?
71.
Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?
72.
Ehl-i kitaptan bir gurup şöyle dedi: "Müminlere indirilmiş olana sabahleyin
(görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edin. Belki onlar (böylece dinlerinden)
dönerler.
73.
Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın. " (Resûlüm!) De
ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur. Yine (onlar, kendi aralarında şöyle
dediler:) "Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildiğine,
yahut Rabbinizin huzurunda onların size karşı deliller getireceklerine de
(inanmayın)." De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.
Allah'ın rahmeti geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.
74.
Rahmetini dilediğine ayırır. Allah üstün lütuf sahibidir.
75.
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana
noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet
bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere
karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına
bile bile yalan söylüyorlar.
76.
Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten
sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.
77.
Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere
gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla
konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için
acı bir azap vardır.
78.
Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken
dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri
Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile
Allah'a iftira ediyorlar.
79.
Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden
sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir.
Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca
Rabbe hâlis kullar olunuz.
80.
Ve size: Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin, diye de emretmez. Siz
müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emreder mi?
81.
Hani Allah, peygamberlerden: "Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri
tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz"
diye söz almış, "Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, "Kabul
ettik" cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de
sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.
82.
Artık bundan sonra her kim dönerse işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.
83.
Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar (ehl-i
kitap), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.
84.
De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub
oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından
verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim
oluruz.
85.
Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din)
asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.
86.
İman etmelerinden, Resûl'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden ve kendilerine
apaçık deliller gelmesinden sonra inkârcılığa sapan bir kavme Allah nasıl
hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
87.
İşte onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanlığın lânetine uğramalarıdır.
88.
Bu lânete ebedî gömülüp gidecekler. Onların azapları hafifletilmez; yüzlerine
de bakılmaz.
89.
Ancak, bundan sonra tevbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcı
ve merhametlidir.
90. İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha
da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların
ta kendisidirler.
91.
Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden -fidye
olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi- kabul edilmeyecektir. Onlar için
acı bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur.
92.
Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz. Her
ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.
93.
Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları
dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrailoğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru
sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.
94.
Artık bundan sonra her kim Allah'a karşı yalan uydurursa, işte bunlar, zalimlerin
ta kendisidirler.
95.
De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in
dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.
96.
Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan
ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.
97.
Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette
olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde
bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.
98.
De ki: Ey ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın
âyetlerini inkâr edersiniz?
99.
De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu
eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkisiyorsunuz?
Allah yaptiklarinizdan habersiz degildir".
100.
Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan
sonra sizi yeniden inkârcılığa sevkederler.
101.
Size Allah'ın âyetleri okunurken, üstelik Allah Resûlü de aranızda iken nasıl
inkâra saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.
102.
Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar
olarak can verin.
103.
Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın
size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişileridiniz de
O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler
olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi
O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.
104.
Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun.
İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
105.
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi
olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.
106.
Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri
kararanlara: İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş olmanız
yüzünden tadın azabı! (denilir).
107.
Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah'ın rahmeti içindedirler; orada ebedî
kalacaklardır.
108.
İşte bunlar, Allah'ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. Allah hiçbir
kimseye haksızlık etmek istemez.
109.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İşler, dönüp dolaşıp Allah'a varır.
110.
Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği
emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı,
elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var;
(fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.
111.
Onlar (ehl-i kitap) size, incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle
savaşa girecek olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine
yardım da edilmez.
112.
Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların
(müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur;
Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar,
Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı.
Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır.
113.
Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır
ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.
114.
Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler;
hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.
115.
Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ
sahiplerini çok iyi bilir.
116.
İnkâr edenler var ya, onların malları da evlâtları da Allah'a karşı kendilerine
hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar, cehennemliklerdir; onlar orada ebedî
kalacaklardır.
117.
Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine
zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden kavurucu bir rüzgârın
durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar.
118.
Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size
fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten,
kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır.
Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız,
âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.
119.
İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz.
Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında "İnandık"
derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının
uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin
içindekini hakkıyla bilmektedir.
120.
Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse,
buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir
zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
121.
Hani sen, sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden
ayrılmıştın. . .-Allah, hakkıyle işiten ve bilendir.
122.
O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların
yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
123.
Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir'de de size yardım etmişti.
Öyle ise, Allah'tan sakının ki O'na şükretmiş olasınız.
124.
O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin
sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?
125.
Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız)
hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye
eder.
126.
Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın
diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.
127.
Allah, kâfirlerden bir kısmının kökünü kessin veya onları perişan etsin, böylece
bozulmuş bir halde dönüp gitsinler diye, size yardım eder).
128.
Ki bu işte senin yapacağın bir şey yoktur yahut (müslüman olsunlar da) tevbelerini
kabul etsin, ya da (ısrar ederlerse) onlara azap etsin diye (Allah Bedir'de
size yardım etti). Çünkü onlar zalimdirler.
129.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azap
eder. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.
130.
Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının
ki kurtuluşa eresiniz.
131.
Kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakının!
132.
Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.
133.
Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler
ve yer kadar olan cennete koşun!
134.
O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini
yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.
135.
Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde
Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten
günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri
kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.
136.
İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar
akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı
ne güzeldir!
137.
Sizden önce nice (milletler hakkında) ilâhî kanunlar gelip geçmiştir. Onun
için, yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah'ın âyetlerini) yalan sayanların âkıbeti
ne olmuş, görün!
138.
Bu (Kur'an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takvâ sahipleri için de bir
hidayet ve bir öğüttür.
139.
Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek
olan sizsiniz.
140.
Eğer siz (Uhud'da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir'de de düşmanınız olan) o
kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür
dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki
Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah
zalimleri sevmez.
141.
Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri
de helâk etmek ister.
142.
Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan
cennete gireceğinizi mi sandınız?
143.
Andolsun ki siz, ölümle yüzyüze gelmezden önce onu temenni ederdiniz. İşte
şimdi onu karşınızda gördünüz.
144.
Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir.
Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz?
Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır.
Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.
145.
Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir
süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan
veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri
mükâfatlandıracağız.
146.
Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde
savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik
ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.
147.
Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı
ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler
topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!
148.
Allah da onlara dünya nimetini ve (daha da önemlisi,) ahiret sevabının güzelliğini
verdi. Allah, iyi davrananları sever.
149.
Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize)
döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.
150.
Oysa sizin mevlânız Allah'tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.
151.
Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaları sebebiyle,
kâfirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir.
Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür!
152.
Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine
getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti)
size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda
tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti
isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup
etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı
çok lütufkârdır.
153.
O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından)
uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder
verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere
üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
154.
Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol
açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına
düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer
düşüncelere kapılıyorlar, "Bu işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer,
yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını
içlerinde gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik"
diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir
edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi.
Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle
yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir.
155.
(Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri
bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları
affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, halîmdir.
156.
Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler ve yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan
kardeşleri hakkında: "Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi"
diyenler gibi olmayın. Allah bu kanaatı onların kalplerine (kaybettikleri
yakınları için onulmaz) bir hasret (yarası) olarak koydu. Canı veren de alan
da Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür.
157.
Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti
ve rahmeti onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.
158.
Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.
159.
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba,
katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde
onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını
verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp
güvenenleri sever.
160.
Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer
sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a
güvenip dayanmalıdırlar.
161.
Bir peygambere, emanete hıyanet yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet
ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir.
Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir.
162.
Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle Allah'ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç?
Berikisinin yeri cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir varış noktasıdır.
163.
Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların yaptıklarını görmektedir.
164.
Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden
ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten
bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.
Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
165.
(Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da)
kendi başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oluyor!" dediniz? De ki: O, kendi
kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.
166-167.
İki birliğin karşılaştığı gün sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle
olmuştur ki, bu da, müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması
için idi. Bunlara: "Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın" denildiği
zaman, "Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler.
Onlar o gün, imandan çok, kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde
olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha
iyi bilir.
168.
(Evlerinde) oturup da kardeşleri hakkında: "Bize uysalardı öldürülmezlerdi"
diyenlere, "Eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın
bakalım!" de.
169.
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler;
Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.
170.
Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde
arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine
de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.
171.
Onlar, Allah'tan gelen nimet ve keremin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi
etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler.
172.
Yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve Peygamber'in çağrısına uyanlar (özellikle)
bunların içlerinden iyilik yapanlar ve takvâ sahibi olanlar için pek büyük
bir mükâfat vardır.
173.
Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker
topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir
kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!" dediler.
174.
Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle
geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem
sahibidir.
175. İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu
halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.
176.
(Resûlüm) İnkârda yarışanlar sana kaygı vermesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir
zarar veremezler. Allah onlara, ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor.
Onlar için çok büyük bir azap vardır.
177.
Şurası muhakkak ki, imanı verip inkârı alanlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler.
Onlar için elîm bir azap vardır.
178.
İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha
hayırlıdır. Onlara ancak günahlarını arttırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar
için alçaltıcı bir azap vardır.
179.
Allah, müminleri (şu) bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı
temizden ayıracaktır. Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir.
Fakat Allah, elçilerinden dilediğini ayırdeder. O halde Allah'a ve peygamberlerine
iman edin. Eğer iman eder, takvâ sahibi olursanız sizin için de çok büyük
bir ecir vardır.
180.
Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler,
sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır.
Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin
ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
181.
"Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü andolsun ki Allah
işitmiştir. Onların (bu) dediklerini, haksız yere peygamberleri öldürmeleri
ile birlikte yazacağız ve diyeceğiz ki: Tadın o yakıcı azabı!
182.
Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa
Allah kullarına zulmetmez.
183.
"Doğrusu Allah bize, (gökten inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir
kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti" diyenlere şöyle
de: Size, benden önce mucizelerle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice
peygamberler geldi. Eğer doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz?
184.
(Resûlüm!) Eğer seni yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten,
senden önce apaçık mucizeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice
peygamberler de yalancılıkla itham edildi.
185.
Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günnü yaptıklarınızın karşılığı
size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa
o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka
bir şey değildir.
186.
Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden
önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz.
Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin
en değerlisidir.
187.
Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız,
onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler,
onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!
188.
Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek isteyenler, evet, sanma
ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir azap vardır.
189.
Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter.
190.
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde
aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.
191.
Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı
anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve
şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi
cehennem azabından koru !
192.
Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay etmişsindir.
Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.
193.
Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, "Rabbinize inanın!" diye imana çağıran bir
davetçiyi (Peygamberi, Kur'an'ı) işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı
bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!
194.
Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vâdettiklerini de ikram et ve kıyamet
gününde bizi rezil-rüsvay etme; şüphesiz sen vâdinden caymazsın!
195.
Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek
olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin
yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar,
benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben
de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere
koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O'nun
katındadır.
196.
İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın!
197.
Azıcık bir menfaattır o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü
varış yeridir!
198.
Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram
olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedî olarak kalacakları cennetler vardır.
İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır.
199.
Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine
indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın
âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri
vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.
200.
Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat göster
9 Temmuz 2013
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 comment:
Yorum Gönder